Web
Analytics
top of page
Nevzat Sumer'in Notu - devamı 

Musikimizde sözlü eserlere göre çok daha az yer tutan saz eserlerinin yorumlanmasına öncelik verdik. Bununla Türk musikisinde sözsüz müziğin anlatım gücünü ve zenginliğini ortaya koymak, geçmişten gelen bu değerleri iyi anlamak ve bugünkü kuşaklara anlatmak, bestecilerimizi günümüze uygun saz eserleri bestelemeye özendirmek ve musikimizin gelişmesinde büyük rolü olacağını düşündüğümüz, saz müziğinin  gelişmesine büyük çapta ve nitelikli yeni eserlerin kazanılmasına yol açmak istedik. Burada programımıza aldığımız ve ilerde almayı düşündüğümüz saz eserleri ile ilgili bazı bilgilere yer vermek istiyoruz.

Peşrev ve saz semai, klasik musikimizin geleneksel saz eseri formlarıdır. Yaklaşık bir, bir buçuk asır öncesinden bugüne musikimize yeni saz eseri formları da girmiştir. Bunlardan longa ve sirto gibi yabancı kaynaklı olanlar sürekli Türk musikisi makamları ile bestelendiğinden Türk musikisi içinde değişim geçirerek musikimizin karakterini almıştır. Kadı Fuat Efendi ve kemani Sebuh’un Hicazkar sirtoları Santuri Ethem Efendinin en ünlü eseri olan şehnaz longa bunlardandır.

 

Musikimizin önemli formlarından biri olan peşrevin tarihi çok eskilere dayanır. Farsçada peşrev “önden giden” demektir. Özellikle fasıllarda ve çoğunlukla her türlü icrada müzik bu formla başlar. Ancak şu hususu önemle belirtmek gerekir ki peşrev sadece bir önden giden, basit bir uvertür, bir açılış müziği ya da kulağı makama alıştırmak için kullanılan bir parça değildir. Peşreve bu gözle bakmak bugüne kadar bu formda yapılmış eserlere, bestecilerine ve musikimize karşı büyük haksızlık olur. Peşrev, saz eserleri formlarının en büyüğüdür. Hangi makamdan bestelenmiş olursa olsun hem o makamın özelliklerini hem de her türlü geçkiyi üzerinde veya göçürülmüş olarak büyük bir ustalıkla bünyesine almıştır. Gerek büyük usullerle (%85) gerekse küçük usullerle (%15) bestelenmiş olan büyük peşrevde usul ve melodinin uyum halinde olması estetik bir zorunluluktur. Günümüze kadar gelmiş, ustalık ürünü eserlerde usul ve melodi ikilisi eksiksiz, kusursuz,  tatlı bir uyum içindedir.

Peşrev, 18. yüzyılın musikisinde önemli bir yere sahiptir. O dönemde büyük formlarda sözlü eserlerin (kar, beste, ağır semai, yürük semai) yer aldığı ve peşrev ile başlayıp saz semai ile biten “klasik fasıllar“ a kadar sadece taksim ve saz eserlerinin yer aldığı “sazende fasılları”nın da yapıldığı bilinmektedir. Taksimle başlayan bu fasıl, bir peşrev ve ardından aynı makamda bir saz semai çalınarak sona eriyordu.

Büyük Türk musikisi bestekarı ve Türk musikisi bilgini olan Dimitri Kantemiroğlu (1973-1727) “Kitab-ı Ilmi’l-Musiki Ala vech’ l-Hurufat “ isimli kısaca Kantemiroğlu Edvarı diye anılan eserinin ikinci kısmında, kendi buluşu olan “Ebced“ notası ile yazmış olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda bestelenmiş, 39 parça Türk musikisi eserlerinden büyük çoğunluğunun peşrev (309 peşrev, 39 saz semai ve bir beste) olması, o dönemde saz eserlerine ve özellikle de peşreve verilen önemi göstermektedir.

Türk’lerin musikisini büyük bir incelikle ve etraflıca inceleyen Avrupalı gözlemci Charles Fonton 1751 tarihinde yazdığı “Avrupa Musikisiyle Karşılaştırmalı olarak Doğu Musikisi Üstüne Deneme“ adlı incelemesindeki şu cümlelerden o dönemde peşrev besteleyecek olanın ne denli güçlü bir belleğe ve yaratıcılığa sahip olması gerektiğini anlıyoruz.

“Bir peşrev bestelemek için, o ana dek bestelenmiş peşrevlerin tümünü bilmek gerekiyor. Eğer yeni bestelenen peşrev öncekilerden birine benzerse derhal intihal damgası vurulur. Şarkılara affedilmez bir suç olarak görülen intihale aslında şarkıda her yerde daha az rastlanır. Yeni bir peşrev bestelemek isteyen melodi, ahenk ve geçkilerinin ne o usulde ne de başka usullerde bestelenmiş peşrevlerin hiçbirine benzemeyen bir eser meydana getirmek zorundadır.“

Peşrevler insanı ve hayatı anlatan ve insana özgü binbir çeşit duyguyu dile getiren eserlerdir. Derin anlamlar ve yüce duygular taşıyan bu eserler anlatılanı konusuna göre kâh muhteşem, debdebeli ve vakarlı, kâh ağır ve dindar, yerine göre ateşli, coşkulu ve heyecanlı bazen tatlı ve latif genelde ise ince , zarif ve kibar bir eda sürdürürler . Bilgece anlatırlar.  Bu özellikleri ile Türk musikisinin güçlü ve zengin anlatımını da yansıtmış olurlar.

 

Saz semaileri saz eseri formunun ikinci türüdür. Hayli eski bir formdur. Klasik faslın son eseridir. Canlı musiki parçalarıdır. Semailerde birkaç istisna dışında hep aynı usul (8 aksak semai) kullanılmıştır. Son haneleri farklı usullerle yapılmıştır. Bu haneleri genellikle daha hareketlidir. Saz semaileri de peşrevler gibi istenilen her makamdan bestelenirler. Adını aldığı makamın özelliğini taşıyan bu eserlerde  çeşitli makamlara ustalıklı geçkiler de yapılmıştır.

 

Saz semaileri de peşrevlere eş duygulara ve anlatıya sahip eserlerdir. Ancak usul, hareket, içerdiği duygulardaki özellik ve müzik düşüncelerindeki canlılık bu eserlere farklı renk ve karakter kazandırmıştır. Klasik Türk musikisi bestekarlarının besteledikleri saz semailerinin her hanesinde ayrı bir güzellik yaratmış olduklarını bize bıraktıkları seçkin eserlerinde görüyoruz. Bu gibi eserlerin anlatıları “az ve öz” deyimine uygun olarak çoğunlukla kısa fakat özlüdür.

Yukarıda tanıtmaya çalıştığımız saz eserlerinden 48 adedini seslendirmek üzere ayırdık. Eser seçiminde Türk musikisinin en parlak devrinin yaşandığı 18. ve 19. yüzyıl bestecilerinin eserlerine ağırlık verildi.

Bir yandan bu eserleri yorumlamak üzere incelemeye alırken diğer yandan bir orkestra kurulması ve seslendirilecek eserlerin notalarının hazırlanması çalışmaları devam etti.

Bu inceleme ve yorumlamadan amaç; eserleri dinleyiciye sunarken eserin anlatım zenginliklerini gösterip tanıtmak, eserin ruhuna sinerek onu dile getirmek , esere hayat verebilmek ve müziği

bütün derinlikleri ile sergileyerek anlaşılır kılacak biçimde anlatabilmekti. Bunun için her bir eseri teknik ve müzikal analizden geçirmek, psikolojik yönden derinlemesine incelemek, bestecinin ne demek istediğini anlamak ve ruh halini kavramaya çalışmak ve müziğin imlasını ve müzik cümlelerini dikkatle ele alarak nokta, virgül, noktalı virgül, soru ve ünlem işaretlerini yerli yerine koymak, anlam sorunlarını çözmek için bestecinin eserinde anlattıklarının içindeki anlamları belirsizlikten kurtarmak, aydınlığa çıkarmak, çıkarılan çeşitli anlamlar arasından seçme yaparak notaların ardındaki anlamı gerçek yüzüyle ortaya koymak, eseri doğrulukla yorumlamak istendiğinde verilmesi gereken bir uğraştı.

Eserleri bu anlayış içinde ele aldık. Masa başında yaptığımız yorum çalışmaları mevcut deneyimlerimize rağmen yıl boyu devam etti. Türk müziği notalarında böyle bir inceleme ve yoruma ışık tutacak ve bestecinin anlatmak istediklerini belli edecek hareket nuans ve vurgu işaretlerinin hemen hiçbiri bulunmuyordu. Bu nedenle çalışmalarımız daha fazla özen ve araştırma gerektiriyordu.

Mezunları ve öğrencilerinden oluşan bir orkestra kuruldu. Orkestra oluşturulurken sazların ses bölgelerini tamamlayacak şekilde seçilmesinin önemi göz önüne alınarak, keman ailesinin dört üyesi de kadroya alındı. Ve diğer sazlar da bu esasa göre seçildi. Ayrıca orkestradaki sayılarından da anlaşılacağı üzere yaylı sazlara ağırlık verildi . Keman (3), klasik kemençe (2), Viyola (2), Viyolonsel (1), Kontrbas (1), Ney (1), Tanbur (1), Ud (1), Kanun (1) ve Bendir (1) olmak üzere orkestramızın 14 üyesi bulunmaktadır.

 

Notaları hazırlarken Türk müziğinde aynı eserin birbirinden farklı birkaç versiyonunun bulunması “doğru” versiyonu kesin kılacak objektif kıstasların bulunmaması nedeniyle herbir eserin bulabildiğimiz çeşitli versiyonlarından en uygun görüleni seçerek kullanıma aldık. İcra edilecek versiyonu seçme işini her bir eserin yapıldığı dönemi, bestecisinin sanatçı kişiliğini eserin karakter renk ve uslubunu göz önüne alarak titizlikle sürdürdük. Eserlerin seçilen versiyonunu seslendirilmeye hazır hale getirdik.

Yaklaşık 3 ay süren bu hazırlık çalışmalarından sonra 2005 Nisan ayı başında ilk olarak ele aldık. Seslendirilecek 50 adet saz eserinin notaları, çalışmanın başlamasından 10 gün önce orkestra üyelerine verildi. Ayın başından itibaren bu eserlerden haftada 10 adedi haftanın bir günü toplanılarak seslendirildi. Bu sadece eserlerin tanınması ve toplu çalışdaki uyumun orkestra üyelerince de görülebilmesi için yapılan bir çalışma idi.

 

Sıra eserlerin kayda alınmasına gelmişti. Eserlerin her birini masa başında inceleyerek, yorumlayarak, bestecinin eserinde anlattıklarından çıkaramaya çalıştığımız gerçek anlamları, anlaşılır bir biçimde dinleyiciye anlatabilecek bir seslendirmeyi gerçekleştirmek amacıyla yola çıkmıştık. Bu amaca ulaşabilirsek alınan kayıtların bizce bir değeri ve anlamı olacaktı. Anlamsız, duygusuz, kuru bir icra ile eserleri dinleyiciye ulaştırmak istemiyorduk. Bu düşünceyi orkestra üyelerimizle paylaştık ve kayıt çalışmalarına başladık.

Ancak istenilen sonucu alabilemk için anlatılan icra problemlerinin elden geldiğince çözülmesi gerekiyordu.

 

Mızraplı sazlarda birliği daha işin başlarında bazı esaslara uyarak sağlayabilmiştik. Mızrap birliği ile, sair hususları yeri geldikçe çözümlemek zor olmuyordu.Yaylı sazlarda birliğin sağlanması büyük önem taşıyordu. Eksiksiz bir beraberlik sağlanmadıkça istenilen yoruma ulaşabilmek mümkün görünmüyordu. Bu nedenle yay birliği sağlamak üzere ilk iş olarak notalar yeniden ele alındı. Her bir eserin notasına yay çekme işaretleri ile birlikte nüans vurgu ve ses çıkarma tarzına özgü işaretler konuldu. İşaretlenen notalar yeniden yazıldı. Bu işaretlere uyularak yapılan icralarda beraberlikten doğan verim ve bizi hedefe hayli yaklaştıran fark hemen kendini göstermişti.

 

Topluluktaki herkesin doğru sesi aynı doğrulukta çıkarması anlamını taşıyan perde (bugün en çok ses anlamında kullanılır) birliğini sağlayıcı tedbirler ve buna özgü çalışmalarla sorunun çözümüne gidildi.

 

Duygu birliğine, şefin eserden anladıklarını, hissettiklerini orkestra üyelerine aktarabildiği ve orkestra üyelerince de paylaşılabildiği ölçüde ulaşılabileceği açıktır. Bu anlayış içinde yeni bir bakış açısı içinde seslendirmeye çalıştığımız eserlerin taşıdığı anlam ve duyguların belirginleşmesinin yarattığı sanatsal coşku ve heyecanın tüm üyelerimizi sarması çalışmalarımızı duygu birliği içinde yürütmemize olanak sağlıyordu. İstenilen yorumu ve anlatımı gerçekleştirebilmek için sürdürülen çalışmalar elbette  yorucu idi. Ancak çalışmalar her geçen gün kaydedilen gelişmenin yaratığı istek ve hevesle devam ediyordu. Topluca elde edilen her bir başarının zevki heyecanı ve mutluluğu yine topluca yaşanıyordu. Karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü ortamında müziğe sadakatle gereken önemi vererek disiplin ve ciddiyet içinde bir yıla yakın bir zaman sürdürülen çalışmalar 48 adet saz eserinin kayda alınmasıyla sona erdi.

 

Eserlerin kayda alınmasından sonra 6 adet CD içeren albümün çıkarılması için gereken stüdyo çalışmaları 8 ay gibi bir zamanda tamamlandı.

 

Çoğu kanaatlerin aksine, musikimizin sahip olduğu anlatım gücünü ve zenginliğini göstermek, seslendirmelerde eserlerin bu doğrultuda ele alınması ve problemlerinden arınmış bir icra ve iyi bir yorumla sunulmasının önemini vurgulamak bu suretle dünü anlayarak bugünün ve yarının yaşayan müziğinin öze ve köke bağlı olarak yaratılmasının yolunu açmak, saz musikimizin çoğalmasını gelişmesini, büyük çapta saz eserlerinin musikimize kazandırılması düşüncesini kuvvetlendirmek amacıyla çalıştık. Bir ölçüde başarılı olabildiysek kendimizi borçlu hissettiğimiz musikimize hizmet verebilmiş olmanın mutluluğunu yaşayacağız.

 

Musikimizi bugünkü görünümüne bakarak değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım olamayacaktır. Musikinizin bugünkü durumu onun bir süre resmi eğitim ve öğretimden yoksun kalmış ihmale uğramış ve çeşitli sarsıntılar geçirmiş olmasının sonucudur. Oysa Türk Musikisi büyük bir musiskidir ve tarihi incelendiğinde de görüleceği üzere gelişmeye de son derece açıktır.

Geniş kapsamlı tarih araştırma ve müzikoloji faaliyeti ile birlikte icra ve icra ile ilgili konularda yapılacak çalışmalardan çıkacak sonuçlar, başta bestecilik olmak üzere müziğimizin tüm dallarını ilerleme ve gelişme yönünde harekete geçirecektir .

 

Yapılması gereken iş musikimizi geçmişten gelen değerli eserleri ve bestecilerini tüm boyutlarıyla kavramaktır. Bunun için söz konusu eserleri sadece teknik yönden değil psikolojik yönden de dikkatle ve derinlemesine incelemek, müzikal analizden geçirerek onları gereği gibi tanımak, anlamak, algılamak, sırlarını çözmeğe çalışmak anlatım gücünü, anlatımdaki derinlik ve zenginliğini ortaya koymak olacaktır.

Kültürün korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması görevinin de gereği olan bu çalışmalar ve alınacak sonuçlar, bugünün yaşayan Türk musikisinin nitelikli bir biçimde öze, kaynağa, ve sisteme dayalı olarak yaratılmasının yolunu açacaktır.

 

 

Sorumluluğumuz büyük, işimiz çoktur.

Nevzat SUMER, 5 Mayıs 2006

    © iktmo.org 2021 - 2025
bottom of page